8 Mayıs 2016 Pazar

Küllerinden Doğmak


Tarihimizin en kötü dönemini yaşadığımız su götürmez bir gerçek. Daha önce de kötü sezonlarımız olmuştu fakat hiçbirinde harcanan para ve alınamayan karşılığı bu denli fazla olmamıştı. Kulübün, camianın üzerinden bir İbrahim Ethem Hacıosmanoğlu treni geçti ve bıraktığı hasar öyle bir sezonda kaldırılabilecek türden değil. Bizim yeniden ayağa kalkmamız, İstanbul’un şımarık çocuklarıyla kafa kafaya şampiyonluk yarışına girmemiz 2 belki 3 sezonu bulabilir. Ama bir söz vardır ya hani; dibe vurduğun an yükselmeye başlarsın. İşte yol ne kadar uzun olursa olsun, ileriye doğru adım atmamız gereken nokta burası, tam olarak önümüzdeki sezon. Her ne kadar o adım en zoru olsa da.

Dilimiz döndüğünce yapılması gerekeni, atılması gereken adımları sıralayalım. Öncelikle Trabzonspor teknik direktörü duruşunu sergileyemeyen Hami Mandıralı’nın takımdan acilen uzaklaştırılması gerekir. Bakın teknik, taktik becerisini tartışmıyorum bile. Trabzonsporun hocası olacak kişi, takımı yenildiğinde futbolcularını ya da taraftarı hedef göstermeyecek kadar olgun olmalı bana göre. Futbolcu kadrosu içerisindeki en büyük eksiklik disiplin olarak göze çarparken, futbolcuların yeteri kadar çalışmaması ve isteksizliği de had safhada. Yani gelecek antrenörün önceliği bir hayli genç futbolcunun bulunduğu bu kadroyu öncelikle disipline etmek olmalıdır. Yazılı ve görsel basında birçok isim dolaşmakta. İsimler üzerinden gitmektense ülkeler ve futbol tarzları üzerinden gitmeyi tercih ederim şahsen.

Örneğin; Belçikalılar bize geçmişte önemli katkılar yaptılar. (Hugo Broos dönemi hariç)
Lakin Braems ve Leekens dönemleriyle günümüz futbolu, rekabet içinde olduğumuz kulüplerin (Aslında rekabet edemediğimiz) durumu aynı değil. Şartlar değişti ve ben şahsen Belçikalı bir Hocanın bizi başarıya taşıyacağına inanmıyorum. Yine aynı şekilde Portekizli bir hocanın da bizi özlediğimiz eski güzel günlere geri götüreceğine ihtimal vermiyorum. Belçika ve Portekiz futbolu benzer özellikler taşımakta, hücum anlamında üretken ama takım bütünlüğü, defansif mantalite ve süreklilik açısından sıkıntılar yaşamaktalar. İhtiyacımız olan antrenör çeşidi, geldiğinde genç yeteneklerimizi hizaya getirecek onlara çalışmayı her şeyden önce takım için tüm gücüyle mücadele etmeyi öğretecek biri olmalı. Kötü oynasalar bile kötü koşamayacakları, şanssız olsalar bile hırslarını kaybetmeyeceklerini telkin edecek türden bir teknik direktörden bahsediyorum. Hal böyleyken onlara bir öğretmen gibi yaklaşacak, yarışmacı bir kimlikle beraber iş ahlakı kazandıracak olgunlukta bir isim düşünülmeli her şeyden önce. İşte bu sebepten dolayı Alman ekolüne sıcak bakıyorum. Yine aynı şekilde kendi ülkesinin dışında da başarı yakalamış Doğu Avrupa futbolunu bilen biri de olabilir pekala.

Ekonomik olarak durum iflastan biraz halliceyken ses getirecek isimler yerine gelecek vaat edenler gençlerin peşine düşeceğimiz aşikar transfer sezonunda. Yıllık maliyetiyle ekonomik sıkıntımızı artıracak külfet getirebilecek futbolcular, her ne kadar seviliyor olsalar dahi gönderilip nakit kazanıma dönüştürülmeli. Örneğin Cardozo. Bir çırpıda Cardozo’yu listenin başına yazdığıma göre geri kalanları için insaflı olmaya gerek yok; Yatabare, Ndoye, Sefa, Yusuf, Özer, Aytaç, Musa, İshak, Aykut, Yumlu ve Douglas. Kabul etmeliyiz ki dostlarım, bizim yeni bir rüzgara, yeni bir havaya yani dolayısıyla yepyeni bir kadroya ihtiyacımız var. Heyecanını kaybetmiş isimler gönderilmeli, daha önce bunu defaatle yaptık ve başarılı olduğumuz dönemler hep böyle başlamıştı hatırlarsanız.

Öyle ya da böyle, biz alışkınız başarısız sezonlara. Tabiri caizse bağışıklık kazanıyor insan bünyesi kötü biten maçlara, kayıp giden yıllara. Yine yenileceğiz, mutsuz olacağız elbette ama en azından sahada mücadele eden, formanın değerini bilecek gençlerden kurulu bir takımla mağlubiyeti tadalım. Geride olduğu maçta, en üst lige yeni çıkmış mütevazi rakibi karşısında kendi sahasından çıkamayan acizlerle değil. Nasıl demişti o adam; Onların peşinden gidecek cesaretiniz varsa bütün hayaller gerçek olabilir. Destek verelim renkdaşlar, o şaşaalı günler çok da uzakta olmayabilir...
 

8 Mayıs 2015 Cuma

İhanetin Bedeli

Bordo-Mavi'li takımımızın yapılan transferler, ödenen ve ödenecek maaşlar ve buna kıyasla başarısı tartıldığında tarihinin en başarısız sezonlarından birini yaşarken bölge futbolu da bu başarısızlığa sebep olan kişilerin kişisel hesaplarına kurban gidiyor. Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu'nun kendi insiyatifiyle, görmezden gelmesiyle bugün Trabzon futbolu geri dönülmeyecek şekilde yaralar almıştır. Dilimiz döndüğünce olayın vehametini anlatmaya çalışalım.

Kendisi de oflu olan Trabzonspor Başkanı, Trabzonspor'un küçük kardeşlerinden biri olan Ofspor'un oyuncu kiralama taleplerini geri çevirerek birkaç sezondur borç yükünü hafifletme adına varını yoğunu ortaya koyan Ofspor'u uçurumun kenarından aşağıya doğru itmiştir. Sadece bu sezon 21.8 Milyon Euro oyuncu bonservislerine ödeyip kendi ayağına sıkan Trabzonspor, İbrahim Demir, Mertcan Çam, Oğuzhan Acar veya Ferhat Yazgan gibi isimleri bölge takımlarına kiralayıp pişmeleri yerine çift kale maçta bile yedekte oturmaları için kulübelerde bekletmiştir. Zira 30 kişilik oyuncu kadrosu yeterli gelmemiştir koca Trabzonspor'a. Kupada son 16'yı geçemeyen, Avrupa Ligi'nde sonraki adımı bir türlü atamayan ve Süper Lig'in son 5 haftasına yaklaşırken oynadığı 29 maçta kalesinde 43 gol görerek bu tasarrufunu ne kadar da haklı çıkarmıştır oysa ki.



Düzyurtspor'a gelince, 12 yılda adım adım, Trabzon 2. Amatör, 1.Amatör, Süper Amatör, Bölgesel Lig ve 3.Ligdeki ilk sezonda şampiyon olup 2.Lige çıkan bir takımdan bahsediyoruz. Üstelik bu takım 1986 yılında kurulmuş olmasına rağmen maddi imkansızlıklar nedeniyle 2002 yılında kapanma noktasına gelmişti. Düzyurtspor sırf bu durdurulamaz yükselişiyle bile minyatür bir Trabzonspor figürü çizerken hiçe sayıldı, destek görmedi. 2.000 nüfuslu bir köyün bu akılalmaz başarısı değil Türk Futboluna, Dünya Futboluna örnek teşkil edecek ögeler barındırırken, bölge futbolunun, Anadolu'nun ağabeyi Trabzonspor tarafından kaderine terkedildi. Bunda Trabzonspor'un yönetim kurulu üyelerinin ne kadar payı vardır, bilemiyorum zira orada kurulu İbrahim Hacıosmanoğlu Tiranlığının etkisi yadsınamaz.

 
96-97 Sezonundan beri 3.Ligde oynayan, 2007-2008 sezonunda 2.Lig'e merhaba diyen ve uzun yıllardır bölge futbolunun lokomotiflerinden olan Ofspor'un ve birkaç sezonda yakaladığı muazzam yükselişle ülke futbolunun rol modellerinden biri halini alan Düzyurtspor gelecek sezon 3.Ligde mücadele edecekler. Sebat Proje Akçaabatspor'un 3. Lig'den çekilmiş olması süpriz olarak karşılanmamalı bu kaos ortamında. Seneye 4 Trabzon takımı 3. Ligde mücadele edecek, fazlasıyla kısıtlı bütçeleriyle, tribün ve reklam gelirinden yoksun yapılarıyla. Trabzon Futbolunun Profesyonel Liglerdeki etkinliği yavaş yavaş yok olurken kişisel hesapları yüzünden, 3 maymunu oynamaktan imtina etmeyen kişiler ihanetin bedelini zaman içerisinde hem kendi camialarına hem de bölge futboluna er ya da geç ödeyeceklerdir. Elbet kalkacak Ofspor'la Düzyurtspor düştükleri yerden, ama kendi isimlerini lekeleyen bu insanlar unutulup gidecekler birer birer yeryüzünden...



14 Kasım 2014 Cuma

Kumpasın İçinden

İnsanoğlunun hayatında eşine az rastlayabileceği, en alık insanın bile anında uyanacağı, pis kokuların ayyuka çıktığı bir süreç 3 Temmuz nam-ı diğer Şike Süreci. Şimdilerde minareyi çalanlar kılıfını itinayla hazırlamakla meşguller. Öyle ki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Hükümeti, Adalet Bakanlığı ve onun temsilcisi olan hukukçular yemeyip, içmeyip mesaisini Aziz Yıldırım'ı ve saz arkadaşlarını kurtarmaya harcıyor.

Sizi birkaç dakikalığına düşünmeye davet ediyorum. Zira bu çok iyi hazırlanmış kumpasın içinden çok sevdiğimiz Trabzonspor'u sağsalim çıkarma görevi en çokta bize düşüyor. Hayatında hiç Ağır Ceza Mahkemesi üyeliği bile yapmayan bir hukukçu düşünün. 2 Nisan 2014'te bu kişiyi İstanbul 45. Asliye Ceza Hakimliğinden alıyorsunuz, 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı yapıyorsunuz. 13.ACM Başkanı Metin Tamirci daha önce şike ve teşvik yapıldığını karara bağlayan 16. Ağır Ceza Mahkemesinin ve kesinleştiren Yargıtay kararlarını yok sayıyor ve yeniden yargılanma kararı alıyor. Malum şahıs bu kararına gerekçe olarak 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nda yapılan değişikliği gösteriyor. Mahkeme, Yargıtay tarafından onaylanan şike dosyasındaki dinleme ve izlemenin eski kanun kapsamında olduğunu vurgularken, bu hukuka aykırı, trajikomik karar diğer davaların hükümlülerini harekete geçiriyor haliyle. Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı’na yüzlerce dilekçe geliyor. Çıkar amaçlı suç örgütü, uyuşturucu ticareti ve fuhuş gibi suçlardan ceza alan hükümlüler, mahkemelere gönderdikleri dilekçelerle 'yeniden yargılama' istiyorlar. Birçoğu cezaevinde bulunan hükümlüler dilekçelerinde, ‘Aziz Yıldırım gibi kendilerinin de ceza aldığı davalardaki teknik ve fiziki takibin eski yasaya göre yapıldığına’ dikkat çekiyor lakin hiçbiri onun kadar şanslı olamıyor yeniden yargılama hususunda.

8 Haziran 2014 tarihinde ilginç gelişmeler oldu. Tıpkı şike çetesi gibi hakimlerden oluşan 13.ACM çetesi de acemilikleriyle dikkat çekiyordu. Savcının mütalaasının ardından Şike davasına ilişkin kararı vermek üzere İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Metin Tamirci, üye hakimler Mehmet Uğurlu ile Fatma Altun Şahin odalarında çalışmaya başladılar. Adliyenin temizlik görevlisi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi hakimi Fatma Altun Şahin’e ait evrakları, adliyenin koridorundaki bir masanın kenarında buldu. Hakim Şahin, evrakın odasında olması gerektiğini, dışarıda bulunmasının olağan olmadığını, odasına birisinin girmiş olabileceğini belirtirken Başsavcı, hakimin odasını ve evrakların bulunduğu masayı gören kameraların incelenmesi talimatını verdi. Amma ve lakin yapılan incelemerde evrakların nasıl odadan çıktığına ilişkin bir bilgi bulunamadı.

Aziz Yıldırım'ın ve cezası kesinleşen diğer şike suçlularının infazını bekleten, yeniden yargılama kararı alan bu zümre bizzat Ak Parti tarafından görevlendirilmiştir. Ankara Üniversitesinde öğrenciyken 1996 yılında Trabzonspor'un 2-1 mağlup olduğu maçtan sonra 'Koyduk mu?' diyen İskilip, Çorum'lu o fanatik fenerbahçe taraftarı olan genç şimdi Şike davasına bakıyor. Yargıtay şike ve teşvik sabit, cezaların ertelenmesini tartış derken davanın yeniden görülmesini kastetmemişti elbette.

Normal bir hukuk devletinde böyle bir adli süreç işlemez, ama bir Muz Cumhuriyetinde yaşıyorsanız bundan sonra olacakları da az çok kestirebiliyorsunuz demektir. Sanık vekillerinin etekleri tutuşmuş vaziyette 17-25 Aralık operasyonları sonucunda Ceza muhakeme kanununda yapılan değişikliklerden yararlanmak için yırtınıyorlar. Gaye Aziz Yıldırım'ı ve beraberinde yargılanan şahısları hem şikeden hem de çeteden beraat ettirmek.


13 Kasım 2014 tarihinde gerçekleştirilen, Şikecileri Aklama Davasının ilk duruşmasında ilginç gelişmeler oldu haliyle. Fenerbahçe kulübünün avukatları Trabzonsporlu sanıklar tarafından zarara uğratıldıkları gerekçesiyle katılma talebinde bulundu. Halbuki Trabzonsporlu sanıklar daha önce 16.ACM'de yargılanıp beraat etmiş, Yargıtay da bu kararı onamıştı. Dolayısıyla Trabzonsporlu sanıkların Fenerbahçe kulübünü zarara uğratmadıkları kesinleşti. Ama Fenerbahçeli avukatlar yine de katılan kısmına oturdular. Trabzonspor Gönüllü Avukatı Hakan Orhan bu konuyla alakalı itirazda bulunsa da Mahkeme bir karar vermedi. Hakan Orhan'ın ısrarları üzerine başka bir Ağır Ceza Mahkemesi Hakiminden asla duyamayacağınız şu sözler kulaklarda çınladı; 'Biz de farkındayız. Ama bu hususu sükutla geçiştirelim.' Hukuken, katılma talebini ya kabul ya red edersin. Ya da bir sonraki celse karar vermek üzere incelemeye alırsın. Ama daha önce de dediğimiz gibi güçlülerin hukukunun işlediği bir memleket burası.

Mahkemenin hukuken haklarında yeniden yargılama kararı verilemeyecek 31 kişinin dosyalarıyla beraber haklarından muhtemelen yeniden yargılama kararı verilecek Şike Çetesi Lideri Aziz Yıldırım ve beraberindeki 5 kişinin dosyalarının birleştirilecek olması da cabası, davanın sonraki duruşmalarında daha büyük hukuksuzluklar göreceğimizden şüpheniz olmasın.

Düzenin bu denli kokuşmuş olmasına, adaleti koruması gereken hakimlerin ruhlarını şeytana satmış olmalarına tahammül edemiyorum. Fenerbahçe, Beşiktaş, Eskişehirspor, Sivasspor şike ya da teşvik yapmış, manipülasyona karışmış ve cezalandırılmıştır. Kanun değiştirmek, hukuka aykırı yeniden yargılama kararı vermek, geçerli delilleri geçersiz kılıp beraat kararı vermek lekeyi temizlemez. Haramilerin tüm imkanlarını bu dava uğruna seferber etmelerini anlıyorum ama Trabzonspor'un bileğinin hakkıyla aldığı 7.Şampiyonluğunun mücadelesini gönüllü çalışan Avukatlarımızla beraber yalnızca 4 kişinin takip etmiş olmasına akıl sır erdiremiyorum. Sahi Karadeniz İnadı dedikleri şey fıkralarda kalmış bir metafordan mı ibaret yoksa? Hakkımız olanı almak için Passolig'e de ihtiyacımız yok halbuki...

24 Eylül 2014 Çarşamba

Onur'a...

Keşke o açıklamayı yapmasaydın. Keşke o açıklamayı yapmak yerine Halis Özkahya'yı bir çaya davet etseyin. 'Abi gel bir gün oturalım sana asıl gülünecek durumda olanın kim olduğunu anlatayım' deseydin.

Ve başlasaydın anlatmaya: 'Asıl gülünecek olan sizsiniz ağabey. Sizsiniz zira 'Bekçi Murtazalığını' yaptığınız bu Lig beş para etmez ve bunu ben demiyorum; bu ülkenin aklı başında, işini doğru yapan parayı nereye yatıracağını bilen şirketleri söylüyor' deseydin.

'Bu memlekette dünyanın her yerinden futbol maçları canlı yayınlanırken hatır için bile olsa tek bir ülke, sizin bekçiliğini yaptığınız bu ligi seyretmiyor' deseydin. 'Her sene onlarca yabancıya tonlarca para öderken 5 senede dışarı gönderebildiğimiz bir Arda, bir Salih bir de Emre Belözoğlu'nun milli takıma alınmasını yasakladığı Gökdeniz var; ha bir de istersem ben giderim' deseydin.

'Acı olan şu ki' deseydin ona Onur, 'Sen ne kadar başarılı bir Bekçi Murtaza olursan ol bu oyuna ait değerleri, ıspanak fiyatına satın alan futbolun egemenleri, bir gün yine benim ifade bile edemeyeceğim küfürlerle kapını tekmeleyecek ama ben sana üzülürken, verdiğin haksız kararları bile sineye çekerken, sen yetinmeyecek ve yine benimle dalga geçeceksin...'

Sonra Onur, kameraların karşısına geçip taraftara seslenseydin: 'Arkadaşlar, şartlar bu. Dün böyle idi bugün böyle, kuvvetle muhtemel yarın da böyle olacak. Şimdi önünüzde iki yol var. Ya oyunu terk edeceksiniz ya da 'surda bir gedik' mahiyetinde açık olan Avrupa kapısını sonuna kadar zorlayacaksınız. Bu lige Avrupa'da oynamak için katlanılması gereken çile gözüyle bakacak, daha uzun süre Avrupa'da kalmak için mücadele edecek ve her fırsatta bu memleket futbolundaki çarpıklığı anlatmak için ayakta duracaksınız. Bunları yaparken de şehrin ve camianın güçsüzlüğünün acısını gol kaçıran forvetten, şehrinize gelen rakipten, yöneticinizden, gazeteciden çıkarmayacaksınız.'

Sen bunları anlatırken ben de bir sesleneyim Onur; belki kazara duyan olur: Bu ülkede futbol, her geçen gün memleket çocuklarının memlekete olan güvenlerini sarsmaya devam ediyor. Arz ederim efendim.

Not: Erdal Hoş'un 24 Eylül 2014 Tarihli Yeni Şafak gazetesindeki yazısıdır.

13 Nisan 2014 Pazar

Bir Of Güzellemesi

Hazır mevsim Yaz'a dönerken, biraz pozitif ayrımcılık yaparak Trabzon'un en doğudaki ilçesi olan Of üzerine birkaç kelam edelim istedim. 1874 yılından beri eski ismiyle Sarılalioğulları, bilindik adıyla Saral'lar tarafından yönetilen Trabzon ilçesi. Rize'ye 28, Trabzon'a 52 km. uzaklıktadır.  140 yıldır Saral hanedanlığının elinde bulunan, demokrasinin henüz uğramadığı şirin, yeşili bol olan ve iki tarafı yaz kış gürül gürül akan dereler (Baltacı ve Solaklı) tarafından kesilmiş bir yerleşim birimidir.

Son yıllarda gözle görülür bir değişim olsa da Trabzon ve Rize halkı tarafından pek sevilmez bu insanlar, kalıplaşmış bir önyargı oluşmuştur oflulara dair. Cumhuriyet öncesi dönemde, kendi başına buyruk hareket eden (insanları yargılayıp idam edebilen) güçlü toprak ağalarının boyunduruğu altında yaşamışlar yüzyıllar boyunca. İlçede eski rum köyleri de mevcuttur. Hemen hemen her köyün Rumca, Arapça veya Ermenice kökenli eski adları vardır. (Hastikoz, Çifaruksa, Kofçiya, İstavri, Çiheli gibi) Rus işgali sırasında karadeniz boyunca halkın direniş yaptığı tek ilçe Of olmuştur, ofluların kendilerine has özgüvenlerinin bu direnişten kaynaklandığı söylenmektedir. Şöyle ki Anadolu Müdafaasında düşmana karşı sıkılan ilk kurşunun İzmir'de Hasan Tahsin tarafından değil de Of Muharebeleri'nde 1916'da oflular tarafından ruslara karşı atıldığını ve Milli Mücadelenin Of’tan başladığını yazan tarihçi sayısı hiç de azımsanacak kadar değildir. 1916 yılında bölgede bulunan az sayıdaki Osmanlı askerinin yanısıra, Of halkı ve civar kazalardan gelenlerin oluşturduğu milis kuvvetlerinin, düzenli rus ordularına karşı yaptıkları amansız savunma savaşı bugün bile dilden dile dolaşmaktadır. Bu direniş sayesinde Rus birlikleri 21 gün boyunca nehri geçememiş ve bölge hali bu sayede bölgeyi terketme fırsatı bulmuştur. İstiklal marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy bu direnişi şu dizeleriyle methetmiştir;
 

Oflunun ilmi de olsaydı o imana göre, 
Şimdi baştan başa tevhit ile dolmuştu bütün küre.

İlçe merkezinden arabayla yaklaşık 1 saat mesafede olan Uzungöl, Doğu Karadeniz'e gittiğinizde görmeniz gereken yerlerin başında gelir. Vaktiniz varsa tereyağda alabalık ve muhlama yemenizi tavsiye ederim. Temmuz ve Ağustos ayları arasında bir hayli rağbet gören Sultanmurat Yaylasında
Çürük Ortası adıyla her yıl 20 Ağustos’ta düzenlenmekte olan şenliklere binlerce kişi katılmaktadır. Ayrıca ilçe merkezinde belediye binasının karşı çaprazında bulabileceğiniz Nizam Usta Et Lokantası, döneriyle meşhurdur.




Bölge halkı geçimini genel olarak Çay'dan sağlar. Fındık ve özellikle son yıllarda ekimi artan Kivi de tarımla uğraşan bölge halkı için alternatif bir geçim kapısı oluşturur. Mikroklima bir iklime sahip olan bu bölgede karpuz, portakal, mandalina, şeftali gibi birçok meyve yetişebilmektedir. Çay her yıl 3 (iklim koşullarına bağlı olarak bazen 4) kez toplanır. Bir devlet işletmesi olan Çaykur'un yanında birçok özel fabrika bölgede faaliyet göstermektedir. Her ne kadar iklim koşulları elverişli olsa da çay tarımı çok büyük arazileri olan aileler haricindekileri geçindirecek kadar yeterli değildir. Ekonomik sebeplerden dolayı Türkiye'nin ve Dünya'nın çeşitli yerlerine göçmüş onbinlerce Oflu vardır ve genellikle Yaz'ları doğdukları topraklara gelerek ilçe nüfusunu 3'e katlamaktadırlar.

Oflular marjinal kelimesinin tam olarak karşılığını veren insanlardır. 15. yüzyılda uçma girişiminde bulunmalarından, ilçe sokaklarında yürürken yabancı olmanızdan mütevellit uzaydan gelmiş gibi hissettirmelerinden, yayaların yolun ortasından yürüme huylarından, ülkenin en fazla kuran kursu olan ilçesi olması bunlardan yalnızca birkaçı. 


İlçenin uzun yıllardır profesyonel liglerde mücadele eden takımı Ofspor, sıradışı başkanı ve fıkralara konu olabilecek yaşanmışlıklarla gündem yaratmıştır. Halen Ofspor başkanı olan Olcay Saral 2013'ün Aralık ayında taraftarlara bir jest yaparak Eyüpspor maçına "maça giriş bedava" diyerek, Of İlçe Stadyumunun en dolu günlerinden birini yaşamasını sağlamıştı. Bu jeste karşılık tribünleri dolduran Ofspor taraftarlarını maç çıkışında büyük bir sürpriz bekliyordu. Renkli kişiliğiyle bilinen Ofspor başkanı Olcay Saral, maç sonunda etrafını saran taraftarlardan maç biletlerinin parasını istedi ve "ben maça giriş bedava demiştim, çıkış için ücretsiz dememiştim" diyerek herkesi şaşkına çevirdi. Yine Ofspor'un küme düşme tehlikesi yaşadığı bir sezonda Ofspor ile Sinopspor arasında yapılan ve 0-0 biten maçın 88. dakikasında gelişen Sinopspor atağında Mehmet Polat, topu boş kaleye gönderdi. Ancak rakip kale arkasında ısınmakta olan Ofspor'un genç oyuncusu Şenol, sahaya girerek boş kaleye giden topu eliyle önleyerek, takımına bir puanı kazandırdı. Kırmızı kartla cezalandırılmasına rağmen takımına altın değerinde 1 puan kazandıran futbolcu elbette ki ofluydu.

Naçizane tavsiyem, ilçe merkezi yerine köylerine çıkmanız. Karadeniz insanının misafirperverliğini, sizi çay içmeye ya da mütevazi sofralarına davet etmelerini, şivelerini, sırtlarında binbir zorlukla topladıkları yükleriyle cefakar kadınları, renkli gözlü sarışın çocukları, tahta arabaları, kara lastikleri, ilginç minibüs şoförlerini, karayemiş ve likarba (yaban mersini) denen yöreye has meyveleri tanımanız. Unutmadan, yılın 3'te 1'i yağmurlu olan bu topraklarda üşütüp hasta olmamak için yanınıza kalın bir şeyler almayı ihmal etmeyin.