8 Mayıs 2016 Pazar

Küllerinden Doğmak


Tarihimizin en kötü dönemini yaşadığımız su götürmez bir gerçek. Daha önce de kötü sezonlarımız olmuştu fakat hiçbirinde harcanan para ve alınamayan karşılığı bu denli fazla olmamıştı. Kulübün, camianın üzerinden bir İbrahim Ethem Hacıosmanoğlu treni geçti ve bıraktığı hasar öyle bir sezonda kaldırılabilecek türden değil. Bizim yeniden ayağa kalkmamız, İstanbul’un şımarık çocuklarıyla kafa kafaya şampiyonluk yarışına girmemiz 2 belki 3 sezonu bulabilir. Ama bir söz vardır ya hani; dibe vurduğun an yükselmeye başlarsın. İşte yol ne kadar uzun olursa olsun, ileriye doğru adım atmamız gereken nokta burası, tam olarak önümüzdeki sezon. Her ne kadar o adım en zoru olsa da.

Dilimiz döndüğünce yapılması gerekeni, atılması gereken adımları sıralayalım. Öncelikle Trabzonspor teknik direktörü duruşunu sergileyemeyen Hami Mandıralı’nın takımdan acilen uzaklaştırılması gerekir. Bakın teknik, taktik becerisini tartışmıyorum bile. Trabzonsporun hocası olacak kişi, takımı yenildiğinde futbolcularını ya da taraftarı hedef göstermeyecek kadar olgun olmalı bana göre. Futbolcu kadrosu içerisindeki en büyük eksiklik disiplin olarak göze çarparken, futbolcuların yeteri kadar çalışmaması ve isteksizliği de had safhada. Yani gelecek antrenörün önceliği bir hayli genç futbolcunun bulunduğu bu kadroyu öncelikle disipline etmek olmalıdır. Yazılı ve görsel basında birçok isim dolaşmakta. İsimler üzerinden gitmektense ülkeler ve futbol tarzları üzerinden gitmeyi tercih ederim şahsen.

Örneğin; Belçikalılar bize geçmişte önemli katkılar yaptılar. (Hugo Broos dönemi hariç)
Lakin Braems ve Leekens dönemleriyle günümüz futbolu, rekabet içinde olduğumuz kulüplerin (Aslında rekabet edemediğimiz) durumu aynı değil. Şartlar değişti ve ben şahsen Belçikalı bir Hocanın bizi başarıya taşıyacağına inanmıyorum. Yine aynı şekilde Portekizli bir hocanın da bizi özlediğimiz eski güzel günlere geri götüreceğine ihtimal vermiyorum. Belçika ve Portekiz futbolu benzer özellikler taşımakta, hücum anlamında üretken ama takım bütünlüğü, defansif mantalite ve süreklilik açısından sıkıntılar yaşamaktalar. İhtiyacımız olan antrenör çeşidi, geldiğinde genç yeteneklerimizi hizaya getirecek onlara çalışmayı her şeyden önce takım için tüm gücüyle mücadele etmeyi öğretecek biri olmalı. Kötü oynasalar bile kötü koşamayacakları, şanssız olsalar bile hırslarını kaybetmeyeceklerini telkin edecek türden bir teknik direktörden bahsediyorum. Hal böyleyken onlara bir öğretmen gibi yaklaşacak, yarışmacı bir kimlikle beraber iş ahlakı kazandıracak olgunlukta bir isim düşünülmeli her şeyden önce. İşte bu sebepten dolayı Alman ekolüne sıcak bakıyorum. Yine aynı şekilde kendi ülkesinin dışında da başarı yakalamış Doğu Avrupa futbolunu bilen biri de olabilir pekala.

Ekonomik olarak durum iflastan biraz halliceyken ses getirecek isimler yerine gelecek vaat edenler gençlerin peşine düşeceğimiz aşikar transfer sezonunda. Yıllık maliyetiyle ekonomik sıkıntımızı artıracak külfet getirebilecek futbolcular, her ne kadar seviliyor olsalar dahi gönderilip nakit kazanıma dönüştürülmeli. Örneğin Cardozo. Bir çırpıda Cardozo’yu listenin başına yazdığıma göre geri kalanları için insaflı olmaya gerek yok; Yatabare, Ndoye, Sefa, Yusuf, Özer, Aytaç, Musa, İshak, Aykut, Yumlu ve Douglas. Kabul etmeliyiz ki dostlarım, bizim yeni bir rüzgara, yeni bir havaya yani dolayısıyla yepyeni bir kadroya ihtiyacımız var. Heyecanını kaybetmiş isimler gönderilmeli, daha önce bunu defaatle yaptık ve başarılı olduğumuz dönemler hep böyle başlamıştı hatırlarsanız.

Öyle ya da böyle, biz alışkınız başarısız sezonlara. Tabiri caizse bağışıklık kazanıyor insan bünyesi kötü biten maçlara, kayıp giden yıllara. Yine yenileceğiz, mutsuz olacağız elbette ama en azından sahada mücadele eden, formanın değerini bilecek gençlerden kurulu bir takımla mağlubiyeti tadalım. Geride olduğu maçta, en üst lige yeni çıkmış mütevazi rakibi karşısında kendi sahasından çıkamayan acizlerle değil. Nasıl demişti o adam; Onların peşinden gidecek cesaretiniz varsa bütün hayaller gerçek olabilir. Destek verelim renkdaşlar, o şaşaalı günler çok da uzakta olmayabilir...