28 Eylül 2011 Çarşamba

De'Lille'liğe Gerek Yok

Dün gece olası bir yenilgide, her şeyin sonu olmamakla beraber büyük bir avantaj yitirecekti Trabzonspor. Çünkü tıpkı İnter gibi Lille'de zirveye ortak olacaktı. Neyse ki mücadeleci, defansta çok az bireysel hata yapan bir takım vardı Hüseyin Avni Aker stadyumunda.

Elbette iyi oynamadık, fakat Şenol Güneş hücumu düşünen bir mantaliteyle sahaya sürmedi oyuncularını. Bir çok insanın forvet olarak gördüğü Halil Altıntop kanat oyuncusu gibi mücadele etti, özellikle Serkan sağ beke geçince. Hızlı ve birbirine alışmış hücum oyuncularını barındıran Lille'den alınan 1 puan kazanımdır bu kötü oyuna rağmen.

Şenol Güneş, maç öncesi planlarını yenilmeme üzerine kurmuştu. Sahaya çıkan 11 yanıltıcı olabilir ama dizilim bize bunu net olarak göstermişti. San Siro deplasmanında başarılı olan dizilimi korudu aşağı yukarı. Muhtemelen Avni Aker'deki CSKA maçında bundan çok daha ofansif bir oyun göreceğiz. Defansın sağında Celutska'nın risksiz tercihlerini, önünde ise Serkan'ın dinamizmini kullanmak istedi. Cech, takımın Şampiyonlar Ligi tecrübesi en fazla olan oyuncusu olarak, defansif anlayışa bağlı kalarak önceki maçlara nazaran daha az ofansif oynadı. Garcia'nın kanat hücumlarına ağırlık verme isteği, Şenol Güneş'in rakibin seri kanat oyuncularına karşı daha ayakları yere basan seçimler yapmasıyla pasifize edildi. Sahadaki denge, maç başladığı gibi biter intibası uyandırsa da, Cech'in birkaç santimle ıska geçtiği topun, Sow'un ustalığı ve Tolga'nın hatasıyla kalemize girmesiyle bozuldu.

Skorun, şansın da yardımıyla Lille lehine değişmesi, Fransızların daha defansif bir görüntüye bürünmesini sağladı. Fakat Lille'nin Fransız kaldığı olgulardan biri de defans yapamamasıydı.
Fransa'da ki rövanş maçında Burak Yılmaz'ın da dönüşüyle birlikte kanatlardan araya atılan toplarda çok büyük sıkıntılar yaşayabilirler. Özellikle Franck Béria, onu biraz zorlayabilecek bir hücum oyuncusu karşısında Kırmızı Kart görerek takımını bir kişi eksik bırakabilirdi.

İkinci devre takım biraz daha derli toplu gözüktü, maç genelinde az yapılan pas hataları en aza indirildi. Kısa paslarla, özellikle Halil ve Adrian'ın top saklama becerileriyle oyuna hakim bir görüntü sergiledik. Golden önceki %64'lük topla oynama yüzdesi bunun en önemli göstergesiydi. Nitekim sahada hayalet gibi gezinen Alanzinho'nun yerine Adrian girince ibre iyiden iyiye bize döndü. Sol kanatta getirilen topta Adrian'ın ortasını eliyle kesen Mathieu Debuchy -herhangi bir irdelemeye gerek bırakmadan- penaltıya sebebiyet verdi. Sonrasında gelen Colmandante golü ve kontrollü oyun skoru ve çok önemli puanı bize getirdi.

İnter'in CSKA'yı deplasmanda mağlup etmesi, Moskova'daki maçın rakibimiz açısından tamam mı devam mı maçı niteliğine bürünmesine neden oldu. Oradan alınacak puan, bu sezon Avrupa kupalarındaki geleceğimizi belirleyecek. İnter kendi sahasında Lille'i yenecektir diye düşünüyorum. Grubun akıbeti 4.maçlar sonunda bile belli olabilir, elimize geçen bu tarihi fırsatı acemice hatalarla kaçırmamamız gerekiyor. Burada futbolcularımıza olduğu kadar teknik ekibe ve taraftara çok iş düşüyor.

Şampiyonlar Ligi grup maçları başlamadan önce Trabzonspor'un 2.maçlar sonunda 4 puanla grupta zirvede olduğunu söyleseler kabul etmeyecek bir tek Bordo-Mavi aşığı yoktur. Tadını çıkaralım renkten renge girenlere inat, zirvenin.


Oyuncularımızın Değerlendirmesi
Tolga Zengin **
Marek Cech **
Giray Kaçar **
Glowacki **
Celustka **
Serkan Balcı **
Colman **
Zokora ***
Alanzinho *
Halil Altıntop ***
Paulo Henrique *

Sonradan Girenler
Dk. 66 Adrian ***
Dk. 82 Sapara *
Dk. 90 Pawel Brozek ?

27 Eylül 2011 Salı

Bordo - Mavi Asalet


Avni Aker tarihin en önemli maçına şahitlik edeceklerle dolsun bu gece,
Bir destan daha yazılsın Karadenizin hırçın Mavisinin üzerinde,
11 Cesur yürek, Bordonun asaletini göstersin yere göğe,
İtalyanlar biliyor, Avrupa'nın geri kalanı da ezberlesin adımızı eze eze...

24 Eylül 2011 Cumartesi

Seri Sonu Zaferi

Kağıt üzerinde ligdeki diğer maçlardan pek farklı gözükmese de 3 maçta kaybedilen 7 puan sonrasında takımı dağılma noktasına getirebilirdi olası bir puan kaybı. Trabzonspor belki çok kötü oynamıyordu ama sonuca giden ayakların nutku tutulduğunda eli kolu bağlanıyordu teknik ekibin. İşte bu şartlar altında 3 golle gelen 3 puan galibiyetten daha ziyade zaferdir Trabzonspor için.

Trabzonspor maça oldukça tutuk başladı. Henüz 4.dakikada Florin Cernat'ın vuruşu önce Tolga'nın ellerine sonra direğe çarpıp oyun alanına geri dönünce rahat bir nefes aldık. Orta sahada Colman'ın eksikliği pas trafiğinin aksamasına, topla oynama yüzdesinin %35'ler seviyesine düşmesine neden oldu. Şenol Güneş, Sapara'yı Colman'ın yerine ön libero gibi oynatarak sahadan silinmesine neden oldu. Defansif meziyetleri olmayan ofansif bir orta saha oyuncusundan belki de futbol hayatında oynamadığı bir mevkide oynamasını istemek çok mantıklı bir seçim değildi ve sonucunda orta saha üstünlüğünü rakibe bırakmış oldu. Neyse ki bu hatadan ikinci devrenin başında döndü. Atılan gol Alanzinho'nun bireysel çabasının yanında Burak Yılmaz'ın son vuruş becerisinin eseri oldu.

Yenilen gol ise Tolga Zengin'in Cernat'a hediyesiydi. Cernat gibi iyi bir frikikçinin karşısında tek kişilik baraj isteyerek gole davetiye çıkardı. Evet özgüven iyi bir şeydir fakat aşırıya kaçmak pahalıya mal olabilir. Sonuç olarak güzel bir falsoyla topu ağlarımıza gönderen Romen orta saha oyuncusu Tolga'nın yanlışını yüzüne yüzüne vurdu. Golden sonra oyun konsantrasyonu dağılan takımımız ilk devrenin son dakikasında golü de yiyebilirdi ancak Tolga'nın refleksleri gole müsade etmedi.

İkinci devrede Sapara'nın yerine Adrian'ın oyuna dahil olmasıyla, oyunun her iki yönünü de iyi oynayan Polonyalının da önemli katkısıyla beraber ibreyi Bordo-Mavili takıma döndürdü. Volkan, Alanzinho, Zokora ve Burak'ın muazzam performansları sonucu getirdi. Şenol Güneş'in Giray ve Celutska ikilisini stoperde oynatma planının sonuç verdiğini düşünüyorum. Glowacki ve Mustafa'ya nazaran o bölgede daha faydalı olacaktır Çek oyuncu. Sırada Fransızlar var, Lille'e yenilmeden 90 dakikayı tamamlarsak, gruptan çıkma adına dev bir adım atmış oluruz.

Oyuncularımızın Değerlendirmesi
Tolga Zengin **
Ferhat Öztorun **
Giray Kaçar **
Glowacki *
Celustka **
Sapara *
Volkan Şen ***
Zokora ***
Alanzinho ***
Pawel Brozek *
Burak Yılmaz ****


Sonradan Girenler
Dk. 31 Serkan Balcı *
Dk. 46 Adrian **
Dk. 71 Mustafa Yumlu *

23 Eylül 2011 Cuma

Tam Kadro Hayal Kırıklığı

Trabzonspor tarihinde değişmeyen pek az şey vardır, bunlardan biri de en ufak başarısızlıkta teknik direktörü eleştirmek ve istifaya davet etmektir. Bugünlerde sıklıkla tekrar eden, Karadeniz'in sezon trendi Trabzonspor'un gelmiş geçmiş en iyi 3 teknik direktöründen biri olan Şenol Güneş'i merhametsizce eleştirmek. Yeni moda hocayı yerden yere vurmak, arada yönetime giydirmekken, futbolcuların anlamsız özgüveni, vasatı bile yakalayamayan performansı göz ardı ediliyor.

İnter deplasmanında alınan tarihi galibiyetin durumun bu noktaya gelmesinde etkisi çok büyük. Çoğu Trabzonspor taraftarını bile şaşırtan zaferin ardından, ligi nasılsa götürürüz havasını futbolcularda gözlemlemek inanın hiç zor değil. Bu aşırı özgüven performansıyla ayakta kalan birkaç isimden biri olan kaptan Tolga'da sinire, golleriyle takımı ayakta tutmaya çalışan Burak Yılmaz'da ise aşırı hırs ve strese neden oldu. Bu hastalık takımın iç dinamiklerine de sirayet edince, Trabzonspor Süper Lig tarihinin en kötü sezon başlangıçlarından birine imza attı.

Şenol Güneş'in takımın başına geldiği dönemden beri uygulamaya çalıştığı ve verim aldığı sistem bu sezon da değişmedi. Fakat giden oyuncuların yerine takıma dahil olan oyuncuların bir türlü form yakalayamaması başarısız sonuçlara davetiye çıkardı. Sorunun temelinde son vuruşlardaki beceriksizliğin etkisini yadsımamak gerekir. Çözümün başlayacağı yer de tam olarak burasıdır. İşte tüm bu tablo ışığında futbolcularımızın sezonun ilk 3 maçına göre değerlendirmelerini yapmaya çalıştık:

Tolga Zengin: Geçen sezonun son düzlüğündeki insanüstü çabası bu sezon başında da devam ediyor. Özgüveni ne kadar yüksekse o kadar iyi performans veriyor. Kaptanlık pazubandını kolunda taşıması sorumluluğunu da artırıyor şüphesiz. Onur'un kaleyi devralması biraz zor görünüyor. Alınan kötü sonuçlar sonrası sinirlerini kontrol edemiyor olması tek eksiği.

Giray Kaçar: Defans hattını toparlayan hava hakimiyeti ve müdahale becerisiyle takımın ilk 11'i okunurken ezbere sayılabilecek bir isim oldu artık. Geçen sezonun başına göre kendini bir hayli geliştirdi. İyi bir partnerle ki Glowacki ve Mustafa bu seviyede iyi bir partner sayılmazlar, çok daha verimli olacaktır.

Serkan Balcı: Geçen sezonun ikinci devresiyle beraber inanılmaz bir form düşüklüğü yaşıyor. Bildiğimiz Serkan Balcı gibi koşuyor gözükse de mücadele gücü, ofansif katkısı yok denecek kadar az. Sakatlık sorunu da yaşamadığına göre ciddi bir konsantrasyon sorunu yaşıyor diyebiliriz. Celutska'nın gölgesinde kalma ihtimali var.

Ondrej Celutska: Defansın 3 bölgesinde de oynayabilen tam bir görev adamı. Asıl görev bölgesi sağ bek olmasına rağmen sol bekte verdiği randımana ulaşamadı henüz. Kendini tam anlamıyla bulduğunda ofansif olarak çok daha fazla katkısı olacaktır.

Arkadiusz Glowacki: İlk geldiği dönemki özgüvenli, ne zaman ve nasıl müdahale yapacağını bilen tecrübeli stoperden çok uzak şimdilerde. Uzun zamandır o performansı gösteremediğine göre çok fazla ümitli olmamak gerek kendisinden. Hızlı, seri hücum oyuncularının çabucak ekarte edebilecekleri yapısıyla ancak alternatif olabilir.

Marek Cech: Henüz tam olarak takıma adapte olamamış olsa dahi Cale ve Piotr Brozek'ten daha faydalı olacağı aşikar. Özellikle hızı ve ofansif katkısı takımın kanattan hücum yapamama geleneğini değiştirme adına atılmış önemli bir adım olacaktır.

Mustafa Yumlu: Ortalama bir hava hakimiyeti, ortalama bir hızı ve hırsı var. Trabzon'un çocuğu olması, kapasitesini zorlayarak mücadele etmesi onu bu takımdaki yerli alternatiflerden biri yapmaya yetiyor ancak.

Didier Zokora: Onun için Dünya'nın en iyi defansif orta saha oyuncularından biri sözümün arkasındayım halen. Şayet takıma abilik yapma görevini, tecrübesiyle birleştirip genç oyuncuları ona göre yönlendirirse, hırsı ve azmiyle adını bu takımın unutulmazları arasına yazdırır.

Gustavo Colman: Kendi gibi oynadığında, kafasını futbola verdiğinde bu ülkede ondan iyisi yok. Bunu muhtemelen kendisi de biliyordur. Ama ne zaman abartıya, topla beraber şov yapma hevesine başlarsa işleri berbat ediyor. İşte bu fark yüzünden bazen onu izlerken, sanki başka bir takımdan transfer teklifi almış ve kabul etmiş havası seziyorum.

Alanzinho: Kesinlikle iyi bir profesyonel. Trabzonspor'a gelmiş yabancı futbolcular arasında onun kadar yedek kulübesinde beklemiş ve gıkını çıkartmamış başka bir futbolcu daha yok. Fakat aradan geçen 3 yılda gereksiz çalım huyundan halen vazgeçememiş olması onun ve Trabzonspor'un en büyük kaybı.

Adrian Mierzejewski: Henüz hiçbir maçta kendi kimliğini sahaya yansıtabilmış değil. Evet belli ki kumaşı çok kaliteli fakat çoğu zaman oyunda değil. Bazı yönleriyle selefi Selçuk'tan üstün ama onun kadar faydalı hiç değil.

Volkan Şen: Türkiye'nin en yetenekli kanat oyuncularından biri. Yaşı ve gelişime açık olması ve elbette Şenol Güneş gibi bir hocayla çalışıyor olması sadece Trabzonspor için değil Türk futbolu için büyük bir şans. Daha iyi olup, kendini bulduğunda takımın değişmezi olacaktır.

A
ykut Akgün: Uygun bir fiyata transfer edilmesi, Trabzon kökenli olması ve yaşına rağmen olgun futboluyla Trabzonspor'un gelecek 10 yılına muazzam etki edecek bir yetenek. Pek fazla şans bulmasa da şans bulduğu dakikalarda formanın hakkını vererek mücadele ediyor.

Paulo Henrique: İlk 11'i sayarken es geçmediğim isimlerden biri. Güçlü fiziği, top kontrolü ve topu iyi saklamasıyla hemşerisi Panda Ronaldo'yu anımsatmıyor değil. Buluttan nem kapan Brezilya virüsünü taşımıyor olsa tadından yenmez ama kısmet işte. Şenol Güneş'in onu disipline edeceğini düşünüyorum.

Halil Altıntop: Kendini kaybettiğinde Almanya Ligi'nin en gözde forvetlerinden biriydi. Tüm çabalara rağmen halen kendini bulabilmiş değil. Evet iyi bir profesyonel ama forvetlerin birincil görevini yerine getiremedikten sonra eleştirilerin göbeğinde olması da doğal oluyor haliyle.

Burak Yılmaz: Takımın gol yükünü yine sırtladı. Milli takımın da değişmez oyuncularından biri olma yolunda ilerliyor. Tek handikapı aşırı hırslı yapısından kaynaklanan kartlar görmesi. Sakatlık yaşamadığı takdirde Türk futbol tarihine geçmesi işten bile değil.

Robert Vittek: Komple bir santrafor. Tek ve en büyük handikapı çabuk sakatlanıyor olmasıydı ve tarihin tecelli etmesi çok zaman almadı. Trabzonsporlu futbolcuların belalısı namı diğer Yeniköy Kasabı Kamil Zayatte'nin son kurbanı oldu.

2 Eylül 2011 Cuma

Trabzonsporun Doğu Avrupa Fetişizimi

Trabzonspor kulübü, tarihinin belirli dönemlerinde, aynı ülkenin ya da ekolün temsilcisi olan birçok ismi kadrosunda bulundurarak fahri turizm elçiği yapar. İşe o dönemlerden birindeyiz bugünlerde. Yakın geçmişteki Yugoslav, Gürcü, Brezilyalı akımlarının yerini Doğu Avrupa akımı aldı. Kadrosundaki 4 Polonyalının yanında 3 Slovak ve 1 Çek oyuncu bulunduran Bordo-Mavili kulübümüzün bu seçiminin altında yatan nedeni bilemesekte yabancı oyuncuların yaşadığı uyum sorunu sürecini kıslatmak adına yapılmış transferler olarak algılayabiliriz. Bu Slav reformunun altında yatan nedenlerden biri de Şenol Güneş'in futbol ahlakı ve iş disiplini bakımından sorunlu olmayan futbolcularla, görev adamlarıyla çalışmayı sevmesi diyebiliriz.

UEFA'ya verilecek Şampiyonlar ligi oyuncu listesinde, yıldız isimler yerine iyi alternatiflerle anlaşma yolunu seçti Trabzonspor yönetimi. Belki de çok kısa olan bu süreçte, zaman darlığından yetişmedi bazı isimler. İlk anlaşmaya varılan isim, Sol bek ve sol açık bölgelerinde görev yapan Marek Cech oldu. Sparta Prag'ta yıldızı parlayan, Avrupa'nın futbolcu fabrikası Porto tarafından keşfedilen, 3 sezon burada görev yaptıktan sonra Premier ligin yolunu tutan ofansif bir sol bek. Hızı, adam geçme özelliği, pozisyonuna göre iyi sayılabilecek tekniği, ortaları ve uygun maliyetiyle Trabzonspor için önemli bir kazanımdır Cech. Şampiyonlar liginde 15 maça çıkmış olmanın verdiği tecrübeyle katkı sağlayacaktır. 1 Milyon Euro bedelle transfer edilmiş olması, WBA takımının hocası tarafından pek şans verilmemesine bağlanabilir. Hem milli takımda sürekli şans bulan bir isim olması hasebiyle hem de oynadığı ligler bazındaki tecrübesiyle takıma pozitif etki edeceğinden şüphem yok.

Yine Slovakya milli takımından arkadaşı, Football Manager oyununun fenomenlerinden biri olan duran top ustası, hücuma dönük orta saha Marek Sapara, takımın yeni transferlerinden biri oldu. Rosenborg'un lig şampiyonluklarında ve Şampiyonlar ligi gruplarındaki maçlarında sivrilen bir isimdi. Akabinde Ankaragücü takımına geldiğinde kendi adıma onu izleyeceğim için mutlu olmuştum. Geride kalan 2 sezonda beklentilerimi boşa çıkardığını söyleyemeyeceğim. Ayağındaki topu sapara'dan çalmak çok zordur, topla ya da topsuz oyunda ortalamanın çok üzerindeki futbol zekası sebebiyle çok iyidir, oyunu iyi okur ve ara paslarıyla forveti her an gol pozisyona sokabilir. Şampiyonlar Ligi için çok üst düzey bir futbolcu olmasa da Süper Lig için çok yerinde bir transferdir. Slovakya Milli takımında ise, oynadığı bölge itibarıyla Hamsik, Kucka ve Weiss gibi önemli yeteneklerin arkasında kaldığı için pek şans bulamıyor.

Uzun zamandır kadromuzda olmayan tipte, komple bir santrafordur Vittek. Kadroda uzun boylu, hava toplarında etkili ve son vuruşu olan başka bir alternatif yokken, 3 kulvarda mücadele edecek takımımız adına sezonun en efektif transferlerinden biri olmuştur bana göre. En büyük ve bana göre tek dezavantajı olan sık sakatlanma sorunu nüks etmezse, Trabzonspor taraftarına kendini sevdirmekte zorluk çekmeyecektir. Boyunun 1.87 olmasına aldanmayın, uzun boyuna rağmen benzerlerinden daha hızlıdır, adam eksiltip, top saklayabilir. 2010 Dünya Kupasının yıldızlarından biridir. Bazen kanatlardan yaptığı bindirmelerle etkili olabiliyor Robert Vittek, fakat Bordo-Mavili takımımızda bu görevi yapacak o kadar alternatif var ki, ona sadece işin son noktasını koymak kalacaktır muhtemelen.

Sapara ve Vittek'in alacaklarından vazgeçerek, yalnızca 800.000 Euro karşılığında transfer eilmesi, yönetimin kulübün başına geldiğinden beri yaptığı en olumlu hareketlerden biridir. Belki şampiyonlar Ligi için yetersiz olabilir ama bu kadro Süper Lig standartlarında rahatlıkla ilk 2'ye girebilecek kalitededir. Toplam 1.8 Milyon euroya en azından yedek kulübesini zenginleştiren böylesine 3 önemli ismi kadroya kattığı için yönetimimize teşekkür ediyorum. Haftaya lig başlıyor, Vira Bismillah...